Herkesin içinde bir girişimci ruhu vardır, ne zaman nerede ortaya çıkacağı bilinmez sadece. Bazıları kendisi inatla onu takip eder ve çıkartır, bazıları da onun kendi kendine gün yüzüne çıkmasını bekler. Benim gibi olanlar da bunu çok ister ama uzun yıllarca kurumlarda “gayet güzel mutlu mesut” çalıştığı için girişimci ruhu ile buluşmayı erteler durur.
Ben girişimci ruhuma bir isim verdim, Burak Reis diyorum ona. Neden mi?
O bir kaptan, ihtiyacım olduğunda benim yardımıma geliyor. Neyse bu kaptan konusuna bir başka konuda değinirim, çünkü onun da bir hikayesi var.
Bugün sizlere Londra’da is kurmanın inceliklerini, puf noktalarını da anlatmayacağım (yaşadığımda yazarım). Bu arada İngiltere’nin AB’den çıkışı nedeni ile ortam biraz karışık. Önümüzdeki günlerde muhtemelen bu konu biz Türkler için daha da bir netleşecek. Öğrendikçe yazıyor olacağım. Yazmak istediklerim is kurmaya giden süreçte neler oluyor, insan neler yaşıyor ve nasıl hissediyor.
Is kurmayı çok önceden istiyordum ancak daha önce bahsettiğim nedenden dolayı bekliyordum, mantıklı gelmiyordu bana, iç sesimi dinledim ve hep çalıştım. İyi ki öyle yapmışım çünkü bu karar beni Londra’ya kadar getirdi ve simdi şükrediyorum. Yazılanlar ve söylenenler haklıymış, biriktirdiğim tecrübeye göre en az bir 10-15 sene yaşamam gerekiyormuş kurumsal hayati. Ben 17 yapmıştım, hatırlarsanız, Ülkü ve Eylül Rusya’da yaşadı 2 seneye yakin, ben de gidip geldim Istanbul – Moskova arası.
Yeteri kadar tecrübe biriktirdikten sonra karşıma çıkan ilk güzel fırsatta kurumsal hayata noktayı koydum. Ben noktayı koymadan bir sonraki satıra başlayamayanlardanım, hem kurumsal hayati hem de danışmanlığı ayni anda yürütemeyeceğimi bildiğim için sevdiğim ve bağlı olduğum şirketim Vodafone’dan büyüyerek ayrıldım.
Yeni bir şeyler kurma, yaratma fikri, özgür olmak, hayal edebilmek beni her zaman motive eden faktörler oldu. Kurumsal hayatta çalışırken de bu böyleydi.
Burada “self-employed” diyorlar eğer kendi isini yapıyorsan ve kimseye bağlı değilsen, diğer tabiri ise “sole trader” yani Türkçesi “issiz”. Yok ya değil saka, ama İstanbul’da kurumsal hayata ara verip hayal ettiği başka şeyleri deneyen insanlara nasıl bakılıyor bilirsiniz. “Kullanım zamanı geçmiş, işten çıkarılmış” veya en iyisi “bu kariyerine ara vermiş simdi bizim işimize yaramaz, yapamaz burada” gibi bir mahalle baskısı var. Siz beni anladınız. Self-employed olduğundan beri burada bunu hiç hissetmedim inanın, çünkü bu kişilere herkes değer veriyor, kurumsal hayat da değer veriyor, önemsiyor çevreniz de.
Ilk baslarda insan tedirgin oluyor, “evden çalışıyorum konu komşu ne der” diye ama bir de bakıyorsunuz bir çok kişi var çevrenizde kendi isini yapan, evden çalışan.
Teşvik edilen bir çalışma tarzı bu ayni zamanda, 15 dakikada şirketinizi kurabilirsiniz, verdiğiniz vergi yari yarıya azalıyor çünkü ne kadar çok insan is kurarsa ekonomi o kadar buyur ve vergi miktarı da o kadar artar gibi dünyanın en basit mantığı isliyor. Verginizi senenin sonunda bir kerede ödüyorsunuz, ödemezseniz af yok, başınız çok büyük belada demektir.
Neyse bu kadar basit yani, isini kur paranı kazan vergini ver, isini sürdürülebilir hale getir ve devam et.
Duymuşsunuzdur, Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere arasında Ankara Anlaşması var, bu anlaşmaya göre TC vatandaşları İngiltere’ye gelip uzman olduklarını kanıtladıkları bir alanda şirket kurup burada çalışma ve oturma izni alabiliyorlar, önce 1 sene verilen bu izin Is planınızın (bunu vize başvurusunda sunmanız isteniyor) basarili olması durumunda 3 sene daha uzatılabiliyor, toplam 4 sene sonunda sinirsiz oturma iznini alıyorsunuz, artı bir sene daha kaldığınızda isterseniz 5 sene sonra çifte vatandaşlığa geçebiliyorsunuz.
Ankara anlaşması ile ilgili tüm bu bilgiler 1-2 hafta öncesine kadar özet olarak yukarıdaki gibiyken, biliyorsunuz bu İngilizleri bir şeyler dürttü ve referanduma gittiler, referandum sonunda Avrupa Birliğinden çıkma kararı aldılar, bakalım bundan sonra ne olacak, göreceğiz. Ben, Elif ve Esra yazmaya devam edeceğiz, öğrendikçe yazacağız.
30 Haziran 2016 tarihinde Londra Gazete’de çıkan yazı Ankara Anlaşmasının durumu ile ilgili bilgi veriyor. Buradan takip edilebilir.
Hersey bir kenara, is yapma felsefesinin bu kadar sade ve teferruatsız olması etkileyici ve güzel.
Benim de hedefim isimi burada büyütmek ve hem Londra hem İstanbul’da müşterilerime hizmet etmek, inşallah basarili olacağım.
Bu konuda bugünlük bu kadar yazacağım, daha da öğrendikçe yazmaya devam edeceğim. Sorularınız olursa muhakkak sorun, biliyorsam cevaplandırırım, bilmiyorsam da araştırıp öğrenmeye çalışırım.
Bu blogda özellikle tecrübe etmediğimiz şeyleri yazmak istemedik, hem ben, hem Esra hem de Elif. Yaşayıp yazmak, yazılarımıza duygularımızı da eklemek hoşumuza gidiyor çünkü hayal ve merak edip, tecrübe edip öğrenmek çok daha eğlenceli.
Bu konuda yazacağım sonraki yazımın konusu Londra’da business start-up olacak, bakalım heyecanla bekliyorum.
Sevgiler
Burak
neredekalmistikco@gmail.com